İnsanlar gibi şehirlerin de hafızaları vardır. Şu var ki, insanlar kendi mazilerini akıllarında ve kalplerinde taşırken şehrin hafızası ise sokakları ve caddelerindeki tarihî ve kültürel mirasta ifadesini bulur. Tarihi şehirler okumasını yahut dinlemesini bilene yüzlerce yıl öncesinin yaşanmışlıklarını, anlayışını, estetiğini hatta duygularını anlatır. İnsanlar ise gâh bir mabedin gölgesinde, gâh bir şadırvan serinliğinde, gâh bir medresenin, şifahanenin odalarında geçmişle şimdi arasında bağ kurarlar. Gidenler gitmiş, göçenler göçmüştür belki ama bıraktıkları eserlerle yeni nesillere varlıklarını hissettirirler. “Her eser müessirine delâlet eder” derler. Rahmet olsun ecdadımıza… Yaptıklarına baktıkça maharetleri yanında ufuklarını, sevdalarını, inançlarını, hedeflerini hissetmemek, mesajlarını anlamamak ya da okumamak mümkün mü? Elbette görenedir görene, köre ne köre ne…
Hiç şüphesiz tarihi hafızamızın önemli bir kısmı da içindeki mevtalarla beraber kabirlerde yatıyor. Yaşamı putlaştıran, ölümü hemen hiç akla getir(t)meyen modern dönem anlayışı içinde bu kıymeti görebilmek görüp de takdir edebilmek çok zor. Öyle ki, zevk-i selimden yana yaşadığımız irtifa kaybı bugün adeta ölenlerle beraber dâr-ı bekâya irtihal etmiş durumda. Halbuki ecdadımız nezâket ve zarafetle dolu medeniyet tasavvurunu yaşamın birçok alanından kabirlere kadar taşımıştır. Mimarisi, üzerinde yazan edebi manzumesi, tarih düşürme usulü ve hüsn-i hat gibi unsurlarıyla ne çok şey söyler o güzelim kabirler bize. Merhum kişi ile ilgili verdiği özlü bilgiler bir biyografi kaynağıdır da aynı zamanda. Gâh düşündürür, gâh hüzünlendirir gâh ağlatır okuyanı o manzûmeler. Ve ardından usulca bir Fâtihâ dökülür dudaklarınızdan. Lakin “güzel insanların güzel atlara binip gitmesi” gibi şimdi bu güzellikler de çekildi kabristanlarımızdan. Donuk, renksiz ve zaten yüzü soğuk gelen ölümü daha da ötekileştiren bir zevksizlik hali hâkim oldu kısaca.
Arapça’da “şerefü’l-mekân bi’l-mekîn” şeklinde bir deyim var. Meâlen “Bir yerin değeri orda yaşayanlardan ileri gelir” anlamına geliyor. Deyimdeki “yaşayanları” sadece toprak üstünde biyolojik olarak var olanlarla ilişkilendirmemek gerekir. Çünkü ölenlerimiz de geçmişleri, hikayeleri, eserleri ve örneklikleri ile bulundukları mekanla bütünleşirler ve hatta mekâna değer katarlar.
Kabirler aynı zamanda bir yerde var olmanın nişanesidir. Gidemediğin yerler senin değildir deniyor ya… Yemen’de, Balkanlarda, Afrika’da metfun ecdad belki kara toprağa düştü. Ancak baş uçlarındaki şâhideleriyle bize “biz buradaydık ve buradayız” diyerek şahitlik etmeye devam ediyorlar.
Güzel Amasyamız da tarihi ve kültürel kimliğiyle tezahür etmiş bir şehir olarak çok kıymetli isimler yetiştirmiştir. Bunların bir kısmı “Hiçbir can nerde öleceğini bilemez” ilahi düsturunca başka diyarlarda beka alemine göçerken bazıları ise Amasya’mızda terk-i hayat-ı müsteâr eylemiştir. Ancak ne var ki zaman içerisinde çeşitli sebeplerle bu kabirler ya “müşrif-i harâb u mâil-i türâb” olup da ihya edilemediği için ya da yeni şehir planlamalarında kendilerine yer bulamadıkları için bilinçli bilinçsiz yok edilmiştir. Tarihi mezar taşlarına dadanan hırsızları unutmayalım. Öyle ya da böyle kaybolan her mezar taşı ile aslında hafızalarımız da birer birer yitirilmiştir. İlimizdeki Şamlar, Pirler, Kurtboğan ve Memi Dede’nin bir kısmı gibi mezarlıklar bunun en canlı örneğidir. Küçükken Memi Dede Mezarlığı altından geçerken yola bakan yüksek kodlu kısımlar tıraşlandığı için kimi naaşların açığa çıktığını esefle ve biraz da korkuyla müşahede etmişliğimiz olmuştur. Amasya’nın kaderi midir bilemiyoruz ama Mustafa Vâzıh Efendi de Narlıbahçe mevkiinde bulunan Selçuklu mezarlarının zamanla yerleşime açılarak tahrip edildiğini ifade eder. İlgili mezarlıkların ayakaltı ve atık suların aktığı yerler haline gelmesine üzülür. Hatta Şehzade Ahmed’in Yavuz karşısında müstakbel tahtından oluşunu mezar alanlarındaki imar faaliyetlerine bağlamaktadır. Fransız Guillaume Delisle’nin (v. 1726) Amasya Kral Kaya Mezarları ile ilgili kartografik çalışmaları görülürse bizde bu işin öneminin ne kadar geç idrak edildiği daha iyi anlaşılır.
Öte yandan şu da bir gerçek ki şehrin artan ihtiyaçları ve genişleyen imar faaliyetleri zamanla bazı tasarrufları kaçınılmaz kılabilir. Nitekim zaruri durumlarda dinen nakl-i kubûra cevaz verilmiştir. Keşke öyle olabilseydi. Hiç değilse mezar taşları bir köşeye atılıp kaybolacağına veya bir ihata duvarında moloz muamelesi göreceğine taşınıp bir şekilde korunabilseydi. Özellikle bıraktıkları eserlerle sonrakilere ışık olmuş ilim, irfan, sanat erbabının müşahhas hatıraları mekânında yaşamış olurdu.
Bugün şehrimizde yaşayıp da iz bırakmış pek çok kıymetli ismin kabrinden mahrum durumdayız. Bundan sonraki birkaç yazımızda bugün sadece satırlarda ismi kalmış ancak mezarları yok olmuş bazı önemli şahsiyetleri yad edeceğiz. Sağlıcakla kalın.
deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler casino siteleri
fındıkzade escort ,büyükçekmece escort ,türbanlı escort ,avcılar escort ,esenyurt escort ,silivri escort