Biz Türk toplumunun “el alem” diye acayip önem verdiği bir kesim var. Ve biz onlar ne der diye hayatımızı hissettiğimiz gibi yaşayamıyoruz. Bu el ve alem kimdir necidir? Hiçbirimiz de tanımayız. Sanırım bu milattan önce insanların kendi aralarında sorun gidermek için, kendini üstün göstermek için geliştirdiği bir yöntem.
Bu hata yapıldığında yada içinden geldiği gibi davranıldığında insanlardan tepki alma korkusudur.
Kınanma korkusu, ayıplanma korkusu kişinin elinden özgürlüğünü ve özgüvenini alır. İnsan bu dünyada hata yapmak ve onlardan çıkardığı derslerle kendini düzeltip doğru yolu bulmak için var. Hatalarımız bizi biz yapan ileriye taşıyan eylemlerdir. İnsan “görgü adap ve ahlâk” doğrultusunda özgürce kendi içinden geldiği gibi yaşamalı hayatı.
İnsanların çoğu kabahati gizli işler ama bir başkası bunu yaptığı zaman sanki kendi hatasızmış gibi kınamaya ayıplamaya hazırdır ve eyleme geçer. Buna ben kusur bastırma diyorum.
Bastırılmış duygular her zaman tehlikelidir. Eğer ben bu dünya da hatalarımla var olamıyor yer edinemiyorsam yaşadığımın bir öneminin olmadığını düşünürüm. Bu da benim hayat enerjimi elimden aldığı gibi dünyaya kök salmamı da engeller.
Sesini beğenmemiş. Yüz mimiklerinle dalga geçmiş, kıyafetini beğenmemiş, düşüncelerini saçma bulmuş, içinden geldiği gibi söylediğin şarkıyı eleştirmiş, sesini beğenmemiş, dansını beğenmemiş hiç önemli değil. Anı yaşamak yaratıcının verdiği vermediği özelliklerle var olmak gibisi yoktur. El alem insanın kendi kendine koyduğu sınırdır yapmak isteyip başkasının yaptığını görünce kapıldığı haset ve ayıplama duygusudur. Eleştirilmekten korkanın diline yuva yapar “el alem ne der”
Kusur aramak, kötüyü görmek kolaydır. Mağrifet güzeli iyiyi görebilmekte.
Öyle yaşayalım ki hayatı, hikayenin sonunda kendimizden özür dilemek zorunda kalmayalım.