Bugun...


Recep Orhan Özel

facebook-paylas
ORD. PROF. DR. SÜHEYL ÜNVER’İN GÖZÜNDEN AMASYA “KADİD”LERİ
Tarih: 01-03-2024 09:25:00 Güncelleme: 01-03-2024 09:25:00


Merhum Süheyl Ünver (ö. 1986) aslen tıbbiyeye çıkışlı olmakla beraber medeniyetimizin kültür, sanat ve tarihine de özel ilgi duymuş ve bu alanlarda kendini yetiştirmiş ender isimlerden biriydi. İnsanlara “Şifâhi olmayın, not alın” diyen Süheyl Hoca, memleketi şehir şehir gezerken notlar tutmayı temel bir prensip haline getirmişti. Ziyaret ettiği yerlerde gördüğü, duyduğu her şey onun için tarihin bir parçasıydı ve bunlar muhakkak kayda girmeliydi. Yöre insanından duyduğu bir kelime, bir deyim, bir nükte hatta bir hikâye dahi bu açıdan kayda değerdi. Süleymaniye Kütüphanesi emekli müdürlerinden Amasyalı merhum Muammer Ülker Bey’in “Biz tarihi bir esere bakmayı Süheyl Hoca’dan öğrendik” dediğini hatırlıyorum. Ünver, bilgi ve kültürün buharlaşıp unutulmaması için bitip tükenmez bir azim göstermiş -akademik çalışmaları bir tarafa- geride sayısı bine varan defter bırakmıştır. Ünver’in ziyaret ettiği şehirlerden birisi de Amasya’dır ve kendisi buradaki gezi gözlemlerini kayda almış ve geride bir de “Amasya Defteri” bırakmıştır. Adeta durup dinlenmeden zamanın peşinden koşan bu zâtın büyük ölçüde Osmanlı Türkçesi ile kaleme aldığı 7 Mayıs 1962 tarihli Amasya notlarındaki en ilginç kısımlardan biri halen şehir müzesinde sergilenen “mumya”lardır. Ünver’in bu naaşların asıl yerlerinden taşınmasına dair birinci ağızdan naklettiği bilgiler ve bunların mevcut halleriyle sergilenmesine dair değerlendirmeler hayli ilginç doğrusu. Bu naaşların daha önce mahfuz olduğu dolayısıyla ait olduğu yer aslında Burmalı Minâre Câmii künbetidir. Buna dair ilk bilgilere Mustafa Vâzıh Efendi’nin tarafımızca çevrilen “el-Belâbilü’r-râsiye fî riyâzı mesâili’l-Amâsiyye” adlı eserinde rastlıyoruz. Vâzıh Efendi bu naaşları tanımlarken “kadîd” kelimesini kullanıyor. “Kadîd” kelimesi Arapça kökenli olup sözlükte “tuzlanıp kurutulmuş et” anlamına gelmektedir. Vâzıh Efendi bunlar hakkında bilgi verirken kelimeyi “Amasya’da Mahkeme Câmii’nde Şehitler deyû şöhret-şiâr olan kadîdler kimlerdir?” şeklinde kullanmaktadır. İsmail Hakkı Uzunçarşılıoğlu da Kitâbeler’de beş tabut içinde kadîdleri muhafaza eden bu mekânın bir aile mezarlığı olduğu tespitinde bulunmaktadır.

Bugün mumya denilen bu kadîdlerin ebedi istiratgâhlarından çıkarılarak teşhir edilmelerine giden süreci Süheyl Ünver’in notlarından öğreniyoruz. Ünver Amasya’dan Ankara’ya dönerken otobüste Amasya’ya o tarihten otuz dört yıl önce (1928) ilkokul öğretmeni olarak atanmış Tekin Tutakla tanışır. Anlattıklarını adeti üzere not alır. Buna göre Tutak’a o yıllarda müze düzenleme görevi verilmiştir. Tekin öğretmen, dönemin Amasya Valisi Ahmet Faik Üstün’e halkın “Şehitler” diye andığı bu kadîdleri Burmalı Minâre kabir odasından çıkarmayı teklif eder. Fâik Bey halkın tepkisinden çekinir ancak öğretmen Tutak kendisini bir şekilde ikna eder.  Böylece kadîdleri oradan Bâyezid Câmiine taşımaya karar verirler. Tekin Tutak’a bu işte yardımcı olmak üzere dört kişi görevlendirseler de bu kişiler son anda korkup vazgeçerler. Kendisi bu işte yalnız kalınca bu defa zamanın Alay komutanına gider ve yardım için asker talep eder. Bu askerlerin yardımıyla künbet altında bulunan kadîdleri tabutlarıyla beraber dışarı çıkarırlar ve Bâyezid Medresesine naklederler. Ancak yapılan bu işlem halkta biraz rahatsızlık oluşturunca Tekin Tutak İstiklal Mahkemelerine kadar şikâyet edilir ve bunun üzerine Vali Faik Bey devreye girerek durumu yatıştırır. Daha sonra Tekin bu kadîdleri yıkar, parçalanan kısımlar için birleştirme işlemleri yapar ve Sultan II. Bâyezid Medresesinin bir odasına koydurur. Kadîdleri şehit olarak bilen halktan bazıları odanın dışa bakan camına mum yakıp dilekte bulunmaya başlar. Bu kadîdler daha sonra o yıllarda restore edilip müze olması gündeme gelen Gök Medrese’ye taşınmış olacak ki Ünver Hoca naaşları orada ziyaret ettiğini ifade etmektedir. Gök Medrese Câmii’nin müzeye dönüştürülme fikrinin 1927 tarihli Kitâbeler kitabında Uzunçarşılıoğlu tarafından dile getirildiğini de belirtelim. Neyse ki bu mabet câmi olarak işlevine devam etmektedir. Anlaşıldığı kadarıyla kadîdler daha sonra müze bahçesindeki Sultan Mesud türbesine oradan da iç mekânda bulunan mevcut yerlerine taşınmışlardır. Her halükârda naaşları müzecilikte değerlendirme fikrinin Öğretmen Tekin Tutak vasıtasıyla hayata geçirildiği anlaşılıyor. 

Süheyl Hoca bu cesetlerin “mumya” olarak nitelenmesini pek yerinde bulmuyor ve şunları söylüyor: “Ben bu kadîdleri eskiden beri merak ederim. Türkiye’de eski Mısır usulünde tahnit kabul etmiyorum. Bunlarsa, ilaç ve belki tuz gibi kavi madde ile pastırma haline getiriliyor ve bezlere sarılıyor. Bunların bezleri açılabilmiş ki, halk, kurumuş kalmış olmalarından kadîd demiş. Zira mumyalama usulü başka.” Ardından şunu ekliyor Süheyl Hoca: “Bunların evvela örtüleri varmış. Bir tanesini bile bırakmayarak çırılçıplak soymuşlar. Bu bir hata. Zira bunlar mumya idi diyorlar. Sargıları görmeyince hüküm vermek güç. Bu cihetle ben de halk gibi “kadîd” diyorum. Mumyalama diyemiyorum. Ama ilaçladıktan sonra bezlere sarıyorlardı. Bunları soymakla adeta ismetleri pay-ı mâl edilmiş gibi”.

Bu satırlarda Süheyl hocayı rahatsız eden bir durum hissediliyor. Hocanın, dönemin yetkililerini ikna eden öğretmen Tekin Tutak’ın kişisel marifetiyle yerlerinden çıkarılan ve sergilenen bu kadîdlerin mevcut haliyle teşhir edilmesine razı olmadığı anlaşılıyor. Doğrusu beden mahremiyetine riayet açısından Ünver’in hassasiyetine hak vermemek mümkün değil. Belki bu husus yetkililerce de dikkate alınır diyelim. Şu var ki cesetlerin ibretâmiz hallerini müşâhede etmek insanı ister istemez derin bir tefekküre sevk ediyor. Aynı akıbetle kaçınılmaz yüzleşeceğini idrak etmek insan ruhunda çok güçlü bir tesir bırakıyor.  Bütün dünyevi hırs ve arzular biranda insanın gözünde küçülüyor. Mal-mülk, makam-mevki ve unvanlardan başı dönen, gurur ve kibre kapılan insanoğlu için de ayıltıcı bir etkisi olduğu söylenebilir. Dolayısıyla kalıcı işlerin peşinden koşmak ve o uğurda yorulmak gerekiyor. İşte kadîdlerin bugünkü deyimle mumyaların Burmalı Minareden Amasya Müzesine uzanan serencamı bu şekilde. Bir başka konuyla buluşmak üzere kalın sağlıcakla…





YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
HABER ARŞİVİ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI