Bugun...


Recep Orhan Özel

facebook-paylas
KANDİLLER DİNİ HAYATIN NEŞESİDİR
Tarih: 29-03-2024 09:12:00 Güncelleme: 29-03-2024 09:12:00


Osmanlı Döneminde Kadızâdeliler ve Sivâsîler arasında cereyan etmiş ve etkisi sürmüş tartışma ve gerilimler var.

Dini geleneğimizde “kandil gecesi” olarak idrak edilen beş tane kandil vardır.  Peygamberimizin (a.s) doğumunu ifade eden Mevlid kandili hariç Regaip Kandili, Miraç Kandili, Berat Kandili ve Kadir Gecesi olmak üzere diğer dört kandil üç aylarda idrak edilir. Hemen her yıl dini duyguların yoğunluk kazandığı bu aylarda çeşitli dini meseleler tartışmalara konu olmaktadır.

Medyaya konuşan kimi İlahiyatçılar kandil gecelerine karşı oldukça tepki gösteriyorlar. Gördüğümüz kadarıyla söylemlerinde kandil gecelerinin dinen herhangi bir delile dayanmadığı, sonradan ortaya çıkarılan bidatlerden olduğu, insanların daimî görevlerini unutarak bir gecede günahları affettirme çabası içine girdikleri gibi itirazlara yer veriyorlar. Bunlar içinde sanırım Kur’ân’da doğrudan geçtiği için Kadir Gecesi’ni istisnâ edenler de bulunuyor.

Bendeniz şahsen dinin aslına ve özüne ters bir durum olmadığı sürece bid’at diyerek dini bazı gelenekleri hedef almanın isabetli olmadığı kanaatindeyim. Bu bid’at kavramı çok boyutlu düşünülmediğinde sonradan ortaya çıkan tüm medeniyet müktesebâtını reddetmeye varan radikal yaklaşımlara kadar uzanabiliyor. 

Meseleyi bid’at kılıcı ile kesip atan hocalarımızın konuya biraz sosyal, kültürel ve psikoloji yönüyle de bakmalıdır diye düşünüyorum. Zira bu gecelerde camilerimizde ayrı bir coşku oluşuyor. Çocuklarının elinden tutan anne-babalar mabetlere koşuyor. Vaaz ve nasihat dinliyor. Kalabalık bir cemaat eşliğinde cemaatle namaz kılınıyor ve hep birlikte dualar ediliyor. Namaz sonrası kandil simitleri, lokumlar ikram ediliyor. Bunlar özellikle küçük çocukların zihninde ileriye dönük güzel manevi hatıralar olarak kalıyor. Belki de küçüklerin kalbinde güzel manevi izler bırakıyor. Gün içinde nafile oruçlar tutan, ahirete göçenlerini ziyaret edip onlar için dualar edenleri de unutmayalım.  İnsanlar bu vesileyle sadece yaşayanlarla değil ölenleriyle de metafizik bir alaka kuruyorlar. Sadece bu kadar mı? Bu geceler vasıtasıyla kendine milat oluşturan ve yanlışlarına tevbe ederek “Tevbe Yâ Râb hatâ râhına gittiklerime/Bilip ettiklerime, bilmeyip ettiklerime” deyip kendine çekidüzen verenlerin sayısı az mıdır?  

Bir seferinde bir kandil akşamı yanımda gariban surette bir kişiyi fark etmiştim. Kandilin manevi atmosferinde göz yaşlarını akıta akıta yaşadığı hissiyâtı gördüğümde kendisine gıpta ettim. “Harâbât ehline hor bakma şakirt/Hazineye mâlik viraneler var” dizelerini hatırladım. Bu gece kim bilir onun kalbinde nasıl bir derûnî akis meydana getirmişti. Sonra kimi meslektaşlarımızın -bilerek ya da bilmeyerek- menfi çıkışlarının aslında hangi güzellikleri hedef aldığını bir kez daha iyi idrak ettim.

Efendim, İslam 610’da doğdu ancak yüz yıllar içinde o dinin etkisinde aynı zamanda bir kültür ve medeniyet doğdu. Asr-ı saadette olmayan ama dinden beslenen ve mimariden musikıye pek çok şey dini duyguya aslında bir renk ve zevk kattı.  Allah ve Peygamber sevgisini işleyen o güzelim ilahilerimizi nasıl bid’at diye yok sayalım örneğin? Adeta Ramazân-ı Şerîf coşkusunu bize yaşatan en önemli ibadet olan cemaatle teravihi nasıl bid’at diyerek öldürelim?  Onun için bu tür tartışmalarla insanları yormamak lazım. Bize düşen görev insanları bu gecelerden soğutarak ayaklarını mabetlerden kesmek değildir. Varsa şayet bazı yanlış telakkiler onların doğrusunu göstermek ama bu dini neşe’yi yok etmemek en doğrusu zannediyorum. Din akıl olduğu kadar duygudur aynı zamanda. Bırakalım insanlar bu manevi duygu ve coşkuyu yaşamaya devam etsinler. Aksi halde kuru, donuk, soğuk ve neş’esiz bir dindarlığa mahkûm oluruz.

Bir de şu var ki özellikle üç aylarda idrak edilen kandiller Ramazân-ı şerîfe yaklaşmanın birer emaresidirler. Kandiller vasıtasıyla insanlar büyük misafirle buluşmak için ruhen yavaş yavaş hazırlanmış olurlar.

Sadece kandiller için değil vefatların ardından gerçekleşen yedisi, kırkı diye tabir ettiğimiz   uygulamalara da aynı gözle bakmakta fayda var. Bu meclislerde hem vefat edenlere dua edilirken hem de cenaze yakınlarının yasına ortak olunmakta ve üzüntüler paylaşılarak küçültülmektedir. Dolayısıyla sosyal-psikoloji açısından son derece önemli manevi-motivasyon sağlamaktadır. 

Netice-i kelâm; bu hocalarımız insanlarda tezâhür eden bu güzel duyguları yok edeceklerine toplumda yaşanan manevi erozyona kafa yorsalar daha isabetli olacak gibi.





YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
HABER ARŞİVİ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI